Her devletin benimsediği bir siyasal sistemi ve bu sistem çerçevesinde şekillenmiş bir teşkilat şeması bulunduğu gibi, eğitim açısından da devletlerin ve toplumların kendi tarihi birikimleriyle yoğrulmuş eğitim felsefeleri ve bu felsefeyle ilişkilendirilmiş hedefleri, hedefler doğrultusunda ortaya konmuş insan ve toplum tasavvuru vardır; olması gerekir ve beklenir. Eğitimin insan ve toplumla ilişkili sayısız tanıma sahip olmasını artık normal kabul eden bilim insanları, eğitim sisteminin organizasyonel ve fonksiyonel farklılıklarını da, temel ilkelere bağlılık ve eğitim-insan ilişkisini “insanlaşma ve insanın kendisi olma” merkezli tanımlamadaki ortaklık ön şartlarıyla olağan kabul etmektedir. Bu doğrultuda, kamu hazinesinden aktarılan pay üzerinden devlet okullarının yanında müteşebbislerin ticari kazanç hedefini gerçekleştirmeye de imkân sağlayan özel öğretim kurumlarının varlığı, eğitimin kamu hizmeti niteliğini ortadan kaldırmadığı gibi, eğitimden beklenenler ve eğitime dair hedefler açısından da bir ayrık zemin üretmediği, üretmemesi gerektiği kabul edilegelmiştir.
Eğitim-öğretim faaliyetlerinin resmi ya da özel öğretim kurumu tarafından gerçekleştirilmesi durumuna göre, eğitimin tanımında, teorilerinde, pedagojik saptamalarında ve uygulamalarında değişiklik olması gibi bir durum/sonuç söz konusu değildir. Eğitime başlama yaşı, eğitim programlarının yaş gruplarıyla ilişkilendirilmesi, eğitim araç ve gereçleri, eğitim-öğretim materyallerinin konuya, sınıfa ve öğrencilerin hazır bulunuşluğuna uygunluğu gibi konularda devlet okulu (resmi eğitim kurumu) ile özel okul (özel öğretim kurumları) arasında fark olmaması kesinlik düzeyinde esastır. Zira bütün bu hususlar, resmi-özel okul ayrımıyla değişkenlik oluşturulabilecek konular değildir. Kaldı ki, özel okulların, özel öğretim kurumlarının ortaya çıkışını tetikleyen de, eğitime yönelik bu türden farklılıklara yönelim olmadığı gibi, aksine bu ortak zeminin korunması temel bir kural olarak başlangıçtan itibaren vardır ve bu kural halen varlığını sürdürmektedir.
Eğitime ilişkin kabul görmüş herhangi bir tanım üzerinden eğitim-insan ilişkisi sürecini, başka bir ifadeyle, eğitim-öğretim faaliyetlerinin teorik düzlemini geçmişin birikimi, günün gerekleri ve geleceğin hedefleri doğrultusunda belirlemek, düzenlemek ve değiştirmek; ‘politika belirleyici’ sıfatıyla kamuya, yasa koyucu iradeye ve onun ihdas ettiği kurallar çerçevesinde ‘kamu hizmeti yönüyle eğitimle ilgili idareye’ aittir. Bu bakımdan, devlet okulu-özel okul ayrımı, bu teorik süreç üzerinden değil, bu teorik zemine bağlı kalınarak gerçekleşecek pratik eğitim hizmeti alanında var olmaktadır, olacaktır. Eğitimin odak kavramları üzerinde ortaklık, sunuş şekli ve sunucu iradenin kimliği üzerinden farklılık günümüz dünyasında daha da belirgin bir resim olarak ortaya çıkmaya devam eden resmi-özel öğretim kurumları ayrımını ifade etmenin en basit şeklidir.
Özel öğretim kurumlarının eğitim sistemleri ve organizasyonunda var olmasını, var olduğu tarihten bugüne eğitim faaliyetlerindeki genişlemesini tekil bir gerekçeyle açıklamak mümkün değildir. Bu sınırlılıktan kaçınma durumu, sadece bu ayrımın oluşum tarihi açısından değil, bugün için de geçerlidir. Herhangi bir ülkede sınıf sistemine dayalı sosyolojinin bir yansıması (zengin kitlenin çocuklarına mahsus eğitim kurumlarının olma ihtiyacı/olmasına ilişkin çabası) özel öğretim kurumlarının varlık gerekçesi iken, bir başka ülkede çok kültürlü toplumsal dokunun, etnik ve felsefi inanç farklılıklarının bir dayatması gerekçe olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok uluslu savaşların bir sonucu olarak, sömürü ve işgal odaklı politika uygulayıcısı ülkelerin el attıkları coğrafyalardaki varlıkları kalıcı kılma eylemlerinin bir parçası olarak da özel öğretim kurumlarının varlığına izin verilmesi baskılarının üretildiğini ve bundan sonuç alındığını tarih bir bilgi olarak bize naklediyor. Benzer şekilde, kültür emperyalizminin/modernitenin bir yan alan uygulaması ve toplumların sanal modernleşme sancılarının bir görsel uygulaması olarak da özel okulların var olduğu ülke örneklerini biliyoruz. Bu yönüyle, bizim ülkemizin özel öğretim kurumlarıyla tanışması ve özel okul alanının oluşması süreci de, saydığımız gerekçelerden bir kaçını içeren bir tarihe sahiptir.
Bu çerçevede, Türkiye’nin özel okullarla tanışma ve özel okulların ülkede yaygınlaşma sürecini kısa bir çerçeveyle hatırlatmakta fayda var. Çok detayına girilmediğinde özel öğretim kurumlarının tarihi geçmişiyle geniş kitlelerin erişimine açık resmi eğitim kurumlarının tarihi ortak başlangıca sahiptir. Resmi eğitim kurumları gibi, özel öğretim kurumlarının varlığı da Osmanlı Devleti dönemine uzanır. Öncelikle askeri alanda değişimi gerçekleştirmek amacıyla, Batı tarzı askeri eğitim kurumlarının kuruluşuna yoğunlaşıldı. Eş zamanlı olarak, Avrupa’nın bilim ve tekniğine sahip olmak hedefiyle, mesleki ve teknik alanda faaliyet gösterecek eğitim kurumlarının kuruluş çalışmaları başlatıldı. Islahat Fermanı’nın yayımlanmasıyla birlikte ABD başta olmak üzere, pek çok yabancı devlete, Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisinde özel yabancı okul açmalarına izin verildi. Ülkenin değişik yerlerinde açılan Batı tarzı eğitim veren yabancı ve azınlık okulları, dönemin müfredatlarında açıkça yer almamasına rağmen, Batılı hayat tarzını kendi öğrencilerine ve onlar üzerinden de tüm topluma tanıtmış, yansıtmış ve önemli sayılabilecek bir oranda yaşatmıştır. Batı tipi yaşam tarzı ve değerlerinin yaygınlaşmasına destek faaliyeti işlevini de yüklenen dönemin özel okulları, toplumun inanç ve örfi kimliğine yönelen tahribatların oluşmasına da azımsanmayacak düzeyde neden olmuştur. Yabancılara ve azınlıklara ait özel okullarda görev yapan personelin sosyolojik dokuyu tahribe yönelik faaliyetlerinin yanında Anadolu’nun fauna ve florası ile tarihi yapılardan kültürel etkinlikler perdesi altında yapılan faaliyetlerde öğrencileri kullanarak ülkeleri lehine numune ve eser aktarma (açıkça numune ve eser kaçakçılığı) yaptığı tarihi kaynaklarda ifade edilmektedir.
Örtülü istihbarat ve kültür değişimi uygulamalarıyla tarihi, doğal ve kültürel sermayenin el değiştirmesine dönük faaliyetleriyle birlikte yabancı ve azınlık okulları, resmi eğitim programlarını uygulamak yerine devamlı surette örtük eğitim programlarını da uygulamak suretiyle kültürel ve sosyolojik ayrışmayı tetikleyen kurumlar işlevini de üstlenmiştir. Örtük programlar vesilesiyle, Osmanlı Devleti’nin nizamını, toplum düzenini, kurum ve kuruluşlarını, değer ve inanç yapılarını yerle bir etmiştir. Devletin güçlü ve kudretli olduğu dönemlerde resmi programda gösterilmeyen gizli amaçlarını derslerde açıkça icra etmek yerine örtülü bir şekilde ders dışı etkinlikler içerisine serpiştirerek gerçekleştirmişler ve zamanla, yabancı devletlerin meseleye müdahil olmasıyla birlikte yıkılma sürecinde ayrılıkçı amaçlarını artık gizleme ihtiyacı dahi duymamışlardır.
Yabancı ve azınlık okullarının uzak geçmişte ortaya koyduğu faaliyetlerin bir benzerinin ve daha derin kurgular içeren hedeflerinin, yerli ve milli olduğu algısı oluşturmayı başarmış içerideki yapıların sahibi olduğu özel okullar tarafından da yakın tarihte gerçekleştirildiğine hep birlikte şahit olduk. 7 Şubat 2012 MİT krizi, 17-25 Aralık 2013 yargı darbesi girişimi, devamında 15 Temmuz 2016 tarihindeki terörist darbe girişiminin asli faili olduğu tartışmasız Fetullahçı Terör Örgütü’nün de sahibi, ilişkili olduğu özel okullar, dershaneler, hayat boyu öğrenme odaklı özel öğretim kurumları ve eğitim yayınları üzerinden oluşturduğu maddi kaynağın büyüklüğü, özel okul eliyle yürütülen eğitim faaliyetlerinin gizil amaçları örtme perdesi olarak kullanılması durumunun yakın tarihteki en büyük örneğidir.
Eğitim kurumlarını ve faaliyetlerini toplumun farklı kesimleriyle, farklı yaş gruplarıyla ilişki kurma imkânı ve ihanet sarmalı hedeflerini gerçekleştirmeye dönük maddi kaynak üretme aracı olarak kullanan Fetullahçı Terör Örgütü üzerinden bakıldığında, özel öğretim kurumlarını, özel okulları, vakıf üniversitelerini, hayat boyu öğrenme kapsamlı kuruluş ve sivil toplum örgütü oluşumlarını makul ve makbul kabul etmek elbette mümkün değildir. FETÖ’nün emellerini ve eylemlerini merkeze alarak eğitim sistemini mankurtlaşma mekanizması olarak tanımlamak ne kadar hatalı ise, özel öğretime ilişkin kurumsallaşma ve okullaşma alanını ihanetin kurumsallaşma zemini olarak görmek de o kadar hatalıdır. Bu işin gereğini yapanlar, milletin çocuklarını gerektiği şekilde eğitim ve öğretim fırsat ve imkânlarıyla buluşturma derdini taşıyanlara haksızlık yapmaktan da özenle kaçınmak gerekir.
Türkiye’de özel öğretim kurumlarına, özellikle son yirmi yıllık süreçten yakın tarihe kadar geçen zaman zarfında özel okullara yönelik olumlu bakışı ortaya çıkaran süreç ve sonuçların, Fetullahçı Terör Örgütü’nün bünyesinde faaliyet gösterdiği henüz ortaya çıkmış olan okulların ve dershanelerin katkısını içerdiğini söylemek yanlış olmaz. Esasen, bu kurumların ürettiği başarılar ve bu başarılar yoluyla toplumun yönlendirildiği algı, FETÖ’nün kendisini gizlemesinde ve toplum tarafından benimsenmesinde önemli bir işlev görmüştür. Görünür alanda, saydam zeminde yürüttüğü faaliyetlerle toplumun büyük kesimi tarafından “içimizden, bizden” etiketi yapıştırılan FETÖ’nün, görünmeyen ve saydamlık dışı kalması makul kabul edilmiş alanlarda eğitim kurumları üzerinden yürüttüğü faaliyetlerin kişi ve toplum düzeyinde ürettiği sonuçlar, 7 Şubat 2012-15 Temmuz 2016 arasında herkesin anlayabileceği şekilde ortaya çıkmıştır. Fakat burada konumuz bağlamında asıl üzerinde durulması gereken husus, resmi eğitim kurumlarına yönelik denetim ve rehberlik faaliyetlerinin özel öğretim kurumlarına, özel okullara yönelik olarak gerçekleştirilmediğinin ortaya çıkmasıdır. FETÖ’nün, sonuncusunu terörist darbe teşebbüsüyle 15 Temmuz’da gerçekleştirdiği bütün ihanet eylemlerinin ve planlarının, eğitimin özel öğretim alanına dair bıraktığı en anlamlı hatırlatma ve veri, hiç kuşkusuz budur. Toplumsal dayanışmayı artırması, bireyin kendini gerçekleştirmesi ve beşerin insanlaşması noktasında planlı ve bütünsel faaliyet olan eğitimi, mankurtlaştırma, ihanetle tanıştırma ve kendi vatanının işgaline çanak tutma becerisine sahip kılma aparatı olarak kullanan FETÖ’nün denetimsizliği kendi zemininde avantaj olarak kullandığını gördük.
Özel öğretim kurumları ile resmi eğitim kurumları arasında çok da adil olmayan mukayese tartışmaları ve yarışma görselinin örttüğü bu kurumlardaki öğrenciler arasındaki rekabetin “haksız rekabet” nitelemesine kaynaklık edecek verilerin de masaya yatırılması gerekiyor. Disiplin mevzuatından devamsızlık uygulamalarına, bunlardan çok daha kalıcı ve sarsıcı sonuçlar üreten ölçme-değerlendirme ve başarı düzeyi belirlemelerine kadar birçok konu başlığı, olması gerekeni tesis etmek noktasında henüz tartışılmamaktadır. Sınava yönelik yetkinlik üretmek dışında eğitime dair başkaca fayda üretmediği konusunda uzlaşılan dershanelerin kapatılmasının bir sonucu olarak sisteme dahil olan temel liselerin eğitim sistemindeki konumuna ve buradaki öğrencilerin durumuna yönelik kapsamlı bir inceleme, değerlendirme ve öneri mekanizması henüz oluşturulabilmiş değildir.
Eğitim-Bir-Sen olarak, 2016 yılında hazırlayıp kamuoyuyla paylaştığımız Eğitime Bakış 2016: İzleme ve Değerlendirme raporunda yer alan temel liselere ilişkin veriler, esasında özel öğretim kurumu sıfatına ve özel okul olma zorunluluğuna sahip temel liselerin, özel öğretim alanına dönük gelecek odaklı çekinceler üretme durumlarına dikkat çeken bölüme atıf yapmakla yetinelim.
Özel öğretim kurumlarının isim yönüyle ayırım yapılmaksızın politika belirleyici konumundaki Bakanlık tarafından hazırlanan müfredat ve ders programlarını uygulama hassasiyeti bir tarafa, resmi eğitim kurumlarında eğitim gören öğrenciler açısından dezavantaj oluşturacak biçimde sınavlara hazırlık merkezli bir öğretim planı uygulamasının bilindiği halde görülmemesi de, özel öğretim alanını imtiyazlı eğitim fırsatına dönüştürür. Zira bu neviden bir uygulama, sınavı başaran fakat hayata tutunamayan, toplumla uzlaşmayı gereksiz bulan, kendi olma yolculuğunu isimli bir üniversitenin saygın meslek fırsatı sağlayan bölümlerinden birinde öğrenci olma sonucunu gerçekleştirecek süreç olarak gören türedi bir genç nüfusun oluşmasına aracılık edecektir.
Özel okullar önceliğinde özel öğretim kurumlarına yönelik yapılacak değerlendirmeler arasında önemli alt konu başlıklarından biri ise hiç kuşkusuz bu okulların açılması için harcanan kaynak ile bu okullarda öğrenim gören çocukları nedeniyle ailelerin katlandıkları maliyettir. Neticede bu tür kurumların faaliyete geçmesi için harcanan kaynak ülkeye aittir. Aynı şekilde, bu eğitim kurumlarında öğrenci olmak için katlanılan maliyet de milli servetin kapsamına dahildir. Her iki açıdan da bakıldığında, aktarılan kaynak ve katlanılan maliyet yönüyle kamu otoritesinin bu alana denetim ve rehberlik yapmasını, tıpkı resmi eğitim kurumlarında olduğu gibi, topluma karşı sorumluluk kapsamında görmek gerekir. Eğitim kurumlarının albenilerini yükseltmeye fayda sağlayan fakat eğitim süreçleri noktasında katkı üretmeyen harcama kalemleri noktasında belirli sınırlamalar getirilmesi, hem kaynak israfını hem de maliyetin artmasını engelleyecektir. Kaldı ki, yakın dönemde uygulamaya başlanan ve özel öğretim kurumlarına yöneliş rakamlarını artıran devlet desteği uygulaması (özel öğretim maliyetine yönelik kamu maliyesi kaynaklı katkı), bu bakışın gereğini yapma noktasında yasal gerekçe/dayanak olarak görülmelidir. Anılan katkılardan yararlanmada, kişi yönüyle ortak tutarların ve ortak ölçülerin belirlenmesi makul iken, kurumların herhangi bir başarı ölçeğine bağlı olmaksızın sadece okullarının fiziki durumları/kontenjanları üzerinden bu süreçte yer alması uygulaması mutlaka tartışılmalıdır.
Özel öğretim kurumları alanının önemli sorunlarından biri ise, eğitim hizmetinin merkez öznesi konumunda bulunan öğretmenlerin özel okullardaki çalışma şartları, mali, sosyal ve özlük haklarıdır.
Sonuç itibarıyla, çocukların ve gençlerin eğitim sorumluluğunu üstlenen özel öğretim kurumlarının, bunu bizzat yerine getiren öğretmenlere ve yöneticilere sağladığı mali ve sosyal imkânlar, uygun bulduğu çalışma şartları, bir yönüyle çocuklara ve gençlere yönelik eğitim faaliyetlerine verdiği önemin de göstergesidir. Diğer kurumlarla aralarında fark oluşturmak için farklı adlar ve içeriklerle eğitim uygulamaları üreten özel öğretim kurumlarının öğretmenlik mesleğinin saygınlığını riske atacak uygulamalarının, sadece özel öğretim kurumlarında hizmet sunan öğretmenlere değil, resmi eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlere de olumsuz yansımaları olacaktır. Bunun da ötesinde, özel öğretim kurumlarında öğrenim gören çocukların ve gençlerin emeğe verilen değer noktasında insani tespitler yapma vasfına da ket vuracaktır.
Eğitim-öğretim ve bilim hizmet kolunun yetkili sendikası Eğitim-Bir-Sen olarak, bütün bu çerçeveyi dikkate alarak, özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin çalışma şartlarını iyileştirme, mali ve sosyal haklarını geliştirme, özlük haklarını resmi eğitim kurumlarında görev yapan meslektaşlarıyla denkleştirme hedefiyle gündem oluşturma ve sonuç üretme gayretinde olacağız.
Özel öğretim alanı gibi bir konuyu bütün yönleriyle bir yazıda ele almanın, eleştiri ve öneri odaklı, sorunlara çözüm geliştirmek esaslı bir zemin üretmenin kolay olmayacağının farkındayım. Özel öğretim kurumları alanının devletin ve milletin bekası için resmi eğitim kurumlarıyla aynı sorumluluğa sahip, özel okulların devlet okullarının ikamesi ya da rakibi değil, hizmet ortağı olduğunu unutmaksızın başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, diğer kamu kurumlarının da bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlara yönelik denetim ve rehberlik faaliyetlerinde hassas olmasının milli bir sorumluluk olduğunu özellikle ifade ediyorum.
Sonuç olarak, özel öğretim kurumlarının, öğrencilerini, sınavda başarılı olmasını sağlayacakları adaylar olarak değil, milletin, ülkenin, insanlığın huzuruna, refahına, kalkınmasına ve barışına katkıda bulunmasını temin edecek insanlar olarak gördüğü bir eğitim anlayışıyla hizmet vermesini sağlamak hepimizin ortak hedefi olmalıdır.
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Siyonizmin sponsorları da bedelini ödeyecek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Örgütlü gücümüzle tarih yazıyor, yetkimizle kazanım üretiyoruz
Eğitim sisteminin ihtiyacı tamir mi, imar mı?
Salgın sürecinde bir fedakârlık örneği: Eğitim çalışanları
Hakkımızdan azına razı olmadık, olmayız
Pagan kültürden medet uman çağdaşlık
Kamu görevlisi devletin yükü değil, gücüdür
Yeni ufuklardan yeni umutlara
Paradigmalar sarmalında kadın ve emek
Denetim, kadavraya otopsi değil, hayata koruyucu hekimlik yapmaktır
Fedakârlıklarımızın ham maddesi ideallerimizdir
"Eğitim kovayı doldurmak değil, ateşi tutuşturmaktır"
Seçimimiz daha ideal bir eğitim düzeni içindir
Şiddet eğitimi tehdit ve tahdit ediyor
Yanlışı göstermek doğruyu görenlerin hakkıdır
Bir istiklal ve istikbal meselesi olarak öğretmenlik mesleği
Bugün için umut gelecek için müjdeyiz
Sıralama ve yerleştirme baskısı altındaki ortaöğretime yerleştirme serüvenimiz
Niceliğimizin büyüklüğünü niteliğimizin gücüyle besliyoruz
Yabancı dil öğretimi için önce öğretmen
Cefayla açılan yolu vefayla yürüyoruz
Tarihin öznesi olmak için paradigmayı değiştirmeliyiz
Millî Eğitim millî eğilime uymalıdır
Hikmet sırrına erebilen üstün zekâlı çocukları tanıma ve yetiştirme davamız
Büyük Türkiye hedefine inanmış 402 bin üyeyle yeni anayasa yolculuğu başlatıyoruz
Muhaciri olduğumuz dünyanın Ensarı olmak
"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..."
Öncü medeniyet davasında imam hatip okullarının önemi ve sorumluluğu
Hep birlikte hareketleneceğiz, bereketlenerek büyümeye devam edeceğiz
Şimdi, herkesin kazandığı toplu sözleşmeyi anlatma vakti
Kültür elçisi olarak misafir öğrenciler
'İnsanlığın son adası'nda mesuliyetimiz
Denetimin unvan, imkân ve yetki sorunu
Hayatı Hakk'a uydurmak için bismillah...
Hayatı Durdurmak Kimlerin İşine Yarar?
KYK Artık Sorunların Altını Değil Üstünü Çizmeli
Öğretmenler Neden 'Ek Dersi' Değil de 'Ek İşi' Tercih Ediyorlar?
Dünü Kuşanıp Yarını Kuşatacaklar Buluştu
Yüreği, Kavgası, Sevdası ve Kalemi Güzel Adam
Ya Cumhurbaşkanı Öğretmen Olsaydı!
'Akademik Zam' Yeni Hükümetin Önceliği Olmalıdır
Aynı Sorun Aynı Hata Aynı Tartışma
FATİH Projesi Mesleki Eğitimi Uçurabilir mi?
İmkânsız Diye Bir Şey Yoktur
İHH'ya Hasım Olanlar İsrail'e Hısım Olanlardır
Milli Eğitimin Çağı Dönüştürecek Projesi
YÖK, Teknik Öğretmenleri Duymalıdır
Şafak Pavey'in Merhameti Değil, Rosa Parks'ın Başarısı
Sendikacılığın Öğretmeni Erol Battal
Öğretmenler Zimmetle Karşı Karşıya!
Sayın Bakanım, Bürokratların Öğretmene Neden Zulmediyor?
MEB Hukuk Müşavirliği Başörtüye Serbestliği Hazmedemedi mi?
Onlar Çaresizliklerinden, Biz İse İnsanlığımızdan Utandık
Eğitim-İş’e Acil Şifalar Diliyorum
Kılık Kıyafet Özgürlüğü Eyleminde Dik Duranlar ve Dibe Vuranlar
MEB “Unutan iyileşir” Politikasını Bırakmalı
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Sıddık Ertaş’ın Rosa Parks Duruşunu Kutluyorum
Devletin Sadık Kulları ‘Çiçek Olun’…
Statükonun Mankurtlaşmış Kibirli Bekçilerine
Vali Öğretmenleri Anladı Darısı Hükümete
Çığlıklar Feryada Dönüştü Çözüm: İl Emri
Eğitim-Bir-Sen Neleri Yapmadı?
‘Kamusal Alan’ Koca Bir Yalan!
Bakan Felaket Tellallarını Ters Köşeye Yatırdı
Bakan’ın İçi Burkulmuş, Biz ise Çileden Çıktık
Öğretmenler Bu Kez Himmet Değil Buğday İstiyor
Herkesi Eğitim Müfettişi Olmaya Davet Ediyorum
Bazı Eğitim Müfettişleri İstiklal Mahkemelerine Rahmet Okutuyor!
Özel Harekât Okullara Kaydırılsın (!)
Yalan Namertlerin Cesaretidir
Fişleyen Rektörü ve Dışlanan Doçenti Anlayabilmek…
Kurban Olarak Daha Kaç Okul Müdürü Lazım?
Şeflere “Ötanazi” Uygulanıyor
BT Öğretmenlerinin Sorunları Çözülebilir mi?
Sözleşmeli Yolluğunda Yanlışlar Zinciri!
Selam ile
Selam ile
Selam ile
Selam ile
Selam ile
Selam ile
Selam ile
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ