Bursa 2 Şubesi

Bursa'da Üniversite Sayısı Eğitim İhtiyacını Karşılamıyor

NİTELİKLİ EĞİTİM  İÇİN EN AZ  3  DEVLET ÜNİVERSİTESİ DAHA GEREKLİDİR.

Eğitim Bir Sen Bursa 2 nolu Şubesi  Ocak ayı il divan toplantısını geniş bir katılımla Havva  Aslanoba  otelcilik okulunda gerçekleştirdi.

Eğitim Bir-Sen Bursa 2 No’lu  Şube yönetiminin daveti üzerine katılım sağlayan İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şevket Yıldız; Medeniyetler konulu  “Dünyada ’ki Medeniyetler ve Kudüs” başlıklı bir seminer gerçekleştirdi.

Yrd. Doç. Dr. Şevket Yıldız konuşmalarında;  “Medeniyetlerle ilgili yanlış algılar var. Medeniyet denilince savaşlar ve tahribatlar akıla geliyor. Esasında Medeniyetler insanlığın en uzun soluklu yürüyüşleridir. Modern Medeniyetin adını koyanlar Modern Medeniyetle farklı bir medeniyet getirmiş, modern insan, gülen insan – konuşan insan şeklinde yorumlanmıştır. Modern Medeniyet kavramı  zamanı, mekanı ve insanı yeniden yorumluyor. İslam Tevhit, bütün unsurlarını teşekkül ettiren ve bunun sonucunda medeniyet denen insanlık birikimini meydana getiriyor.

Tevhidin oluşturduğu medeniyet tanımında; Bir iddia sahibi olmalı, bir itirazı olmalı, bende varım, sana karşı  varım demeli. Yepyeni bir medeniyetin kurucusu olan Türkiye’nin de bugün bir itirazı var. Kudüs bugün neden önemli; Tarihsel olarak önemli!  Peygamberlerimizin Kıblesi olması sebebi ile önemli!. Bugün Kudüs’le ilgili güncel durum Kudüs’ten çıkan karar,  medeniyetin refleksinin arttığı yerdir. Batı medeniyeti refleksini yidirdi.” Şeklinde konuştu.

 

Seminer sonunda plaket takdiminin ardımdan  ildivan kapsamında konuşmalar sürdürüldü.

 

Akademisyenler ve eğitim çalışanları ile birlikte hazırlanan çalışma kapsamında sistemle ilgili pek çok konunun masaya yatırıldığını ifade eden Eğitim Bir-Sen Bursa 2 Nolu Şube Başkanı Öğr. Grv. İlyas KAYA,

“Bursa  yüksek öğretim  raporunu  “ çalıştay da sunan KAYA  ‘Geçici çözümler yerine  şehrimizin şartlarına  uygun bir üniversite  planlaması şarttır. Dedikten sonra

 şu açıklamalarda bulundu.

 

Arz talebi karşılamaktan hâlâ uzaktır…

Yükseköğretim sorunu yıllardır ülkemizde çok boyutlu olarak yoğun bir şekilde tartışılmakta ve talepleri karşılayabilmek için reform ihtiyacı toplumun hemen her kesimi tarafından sıklıkla dile getirilmektedir.

Üniversitelerimiz, Türkiye’nin değişim ve dönüşümüne paralel olarak çok daha ulaşılabilir ve erişilebilir hale gelmiş, yükseköğrenime geçişte öğrencilere daha fazla alternatifler sunulabilmiştir. Diğer taraftan her geçen gün sayıları artan üniversiteler, kuruldukları illerin sosyo-ekonomik gelişimine önemli katkılar da sağlamaktadır. Türkiye’de yükseköğretim sistemi, geldiği nokta itibarıyla, artık sadece üniversite çağı nüfusunun üçte birinden az bir kısmına hizmet sağlayan elit bir yapıdan uzaklaşmış ve çağ nüfusunun neredeyse yarısına hizmet sağlayabilen evrensel yükseköğretim yapısına kavuşmuştur. On yıllık bir zaman zarfına sıkıştırılmış niceliksel gelişmeler, eşine az rastlanır gelişme süreci teşkil etse de Türkiye’nin demografik dinamikleri dikkate alındığında yine de ihtiyaca tam olarak cevap verememektedir.

Eğitim Bir Sen olarak gündeme ilişkin tespit ettiğimiz sorunları ve çözüm önerilerimizi ilgililerin dikkatlerine sunuyoruz.

Bursa’mızın demografik yapısı da göz önüne alınarak  Orhangazi ilçemizde 1 yeni  üniversite , İnegöl ilçemizde  1 yeni  üniversite  ve de Bursa merkezde Ova akça bölgesinde 1 yeni Devlet üniversitesi olmak üzere en az 3 devlet üniversitesine acil  ihtiyaç vardır.

Uludağ üniversitesinde 75 bin lisans öğrencisi  10 bin yüksek lisans öğrencisi bulunmaktadır. 10 bin çalışanı ile devasa hantal bir yapı meydana gelmiştir.

Bu devasa sayı  Görükle yerleşkesine hapsolmuştur. Her gün on binlerce insan şehrin her tarafından Görükleye taşınmaktadır. Bu da trafiği felç etmektedir.

Uludağ üniversitesindeki fakülte ve bölümlerin diğer üniversitelere kaydırılması gereklidir.

Bursa Teknik Üniversitesinin  şartlarının acilen daha iyi hale getirilmesi ve de  öğrenci sayısının artırılması gerekmektedir.

‘Bursa ile ilgili yüksek öğretim  planlaması  şehrin dinamikleri ile  geniş bir çerçeveden sürdürülecek istişareler neticesinde yapılmalıdır. Yükseköğretimde yaşanan sorunlara çok yönlü bakmakta fayda vardır. Bu bağlamda

 

Akademik kariyer sistemindeki çarpıklık ve objektiflikten uzaklık, zincirleme sorunlara sebep olmaktadır.

Üniversite yapılanmasında 2547 sayılı Kanun’un dayandığı zihniyetten kaynaklanan sorunlar, olumsuz sonuçlarını en çok akademisyenlik mesleğinde ve akademik kariyer sisteminde göstermiştir. Akademik unvanların belirlenmesi, kadroların dağıtılması ve özellikle de akademik yükselme sürecinde yaşanan kayırmacılık, adam tutma, herhangi bir gruba mensubiyet ve bağlılıklar, “kamu yararından” ziyade özel çıkarların egemen olduğu, karşılıklı çıkar ve bağımlılığa dayanan ve özel menfaat birlikteliğini esas alan bir fiili durumun doğmasını beraberinde getirmiştir. Bu çarpık akademik alım ve kariyer düzeni, sisteme yeni yerleşmek isteyenlerinde benzer avantajlara sahip olması gerekliliği algısı oluşturmaktadır. Keyfiliği, sübjektifliği önleyecek, objektif ve denetlenebilir bir sistem kurgulanması gerekliliği kaçınılmaz bir zorunluluktur.

 

Kadro dağıtımında görülen adaletsizlik…

Araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, okutman, uzman veya diğer öğretim üyesi kadroları fakültelerin veya diğer okulların ihtiyaçlarına göre değil, kadroya alınması düşünülen kişinin durumuna uygun hale getirilerek ilan edilebilmektedir. Birçok bölüm veya programda öğretim elemanı ihtiyacı mevcutken kadro şişkinliği yaşayan bölüm ve programlara kadro ilan edilebilmektedir. Öğretim elemanı ihtiyacını değerlendirip kadro iznini veren YÖK olmasına rağmen, kadro ilanlarında “fotoğraf ilan” olarak adlandırılan adaletsiz uygulamalar görülmektedir. Bu durum ülkemizin geleceği olan birçok gencimizde kötümserliğe yol açmakta, çalışma ve başarıya olan inancı azaltmakta ve devletine güvenmeyen, tükenmiş bir genç kitle oluşturulmasına zemin hazırlamaktadır. Adaletsiz ve hukuksuz kararlar, üniversitelerin bilimsel bilgi üretimini güçlendirecek genç ve dinamik zihinlerin akademisyenlik mesleği dışında kariyer tercihinde bulunmalarına neden olmaktadır.

 

İş güvencesinin yokluğu…

Aynı kanun içinde farklı maddelerde tanımlanan fakat aynı işi yapan gerek araştırma görevlisi gerekse öğretim üyeleri arasında eşitsizlik söz konusudur. 2547 sayılı yasanın 33/a maddesi ile 50/d maddesine göre görev yapan kişiler çalışmış oldukları birimlerde araştırma görevlisi olarak tanımlanırken 50/d maddesine göre görev yapan bir araştırma görevlisi lisansüstü eğitimini tamamladıktan sonra işsiz kalabilmektedir. Bu durum öğretim üyeleri arasında Yardımcı Doçent, Doçent ve Profesörler içinde geçerlidir. Yardımcı doçentler en fazla 3 yıllığına görevleri ile ilgili sözleşme yenilerken bu durum doçent ve profesör kadrolarında geçerli değildir ve daimi kadro statüsüyle görevleri devam etmektedir.

 

 

Akademik özgürlük güvence altına alınmalı…

Üniversiteler hiçbir baskı ve engelleme söz konusu olmaksızın, tüm fikirlerin, muhtelif hakikat iddialarının, sosyal ve siyasi problemlerin özgür ve medeni bir şekilde tartışıldığı, karmaşık sorunların açık bir biçimde ifade edildiği ortamlardır. Bu itibarla araştırma özgürlüğünü ve bu çerçevede temel bilgi yöntemlerini serbestçe kullanma hürriyetini, araştırma için gerekli araçlara ve şartlara sahip olma hakkını ve bilimsel üretme, bilgilendirme, öğrenme ve yayma hakkını içerecek şekilde akademik özgürlüğün hem anayasal hem de yükseköğretim kanunu ekseninde güvence altına alınması gereklidir.

 

Üniversitelerde idari yapılanma sağlam zeminlere oturtulmalı, idari personele hak ettiği önem verilmelidir

Üniversitenin kendisinden beklenen amaca hizmet edebilmesi, faaliyetlerini düzenli ve aksatmadan yürütmesine bağlıdır. İdari personel, üniversitenin bir makine gibi işleyişini ve devamlılığını sağlayan, yaşayan hafızasıdır. Rektörler, dekanlar, öğrenciler sürekli değişirken idari personel değişmez; yenilenen yönetimlerin ve uygulamaların yapı taşı olarak hizmetlerine devam eder. Laboratuvarların hazırlanmasından, teknik işlerden ve onarımlardan tutun yazışmalara, sistemin devamlılığına, öğrenci kayıtlarından akademik kadroların takibine kadar idari personelin elinin değmediği alan ve konu yoktur. Ancak buna rağmen üniversitelerin olmazsa olmazlarından olan idari personel, ne yazık ki, hak ettiği saygınlığı görememektedir. Üniversitelerde idari yapılanma sağlam zeminlere oturtulmalı, idari personelin varlığı ve önemi bilinmelidir.

Geliştirme ödeneği, yükseköğretim tazminatı, döner sermaye ödemesi gibi temel mali ve sosyal haklar idari personele de verilmelidir

Üniversitelerde ortaya konulan toplumsal hizmetin üretimine akademik personel kadar katkıda bulunan ve akademik çevre kavramının ayrılmaz bir parçası olan idari personele de, akademik personele tanınan geliştirme ödeneği, yükseköğretim tazminatı, döner sermaye ödemesi gibi temel mali ve sosyal haklar verilmelidir.